Re. Defteri / 10.09.2009

Neden zihinsel yalnızlığı başaramıyorum?

Büyük olasılıkla insanların büyük çoğunluğu da bunu başaramıyor.

Kimi korkudan, kimi istediği halde başaramadığından “kafa yalnızlığı”nı yaşayamıyor.

Böyle bir yalnızlık; düşünmeyi, hayal kurmayı, kendin olmayı sağlıyor bence. Çevreden kopup kendine ulaştığında zorunlu olarak düşünce ve duygularınla baş başasın.

Neden başaramıyorum ben bunu bir süredir? Bir romanı, bir öykü kitabını baştan sona okuyamıyorum; neden?

Ne yapıyorum o zaman? Hemen televizyona, bilgisayara.

*

Pencereden bakıyorum şöyle bir kafamı kaldırıp, sonra yazmaya başlıyorum. Yandaki komşudan “tak, tak” sesleri. On beş gündür bir şeyler yapıyorlar.

Geçmişim politik eylemciliğe dayanıyor, hele de 20-30 yaş aralığım. Hep başkalarına, çevreye yönelme, insanlarla ve kitleyle bütünleşme eylemi. Böyle eylemler bireyi başkalarıyla özdeşime, benzerliğe iter bir ölçüde. Önder, yaratıcı, farklılık ortaya koyucu olsan da sonunda benzerlikler oluşturup başkalarıyla birleşmeye ve birleştiklerini sürüklemeye yönelik yaşantı biçimi.

Uzun zamandır böyle bir yaşantı içinde değilim. Bireyleşme çizgim çok kalınlaştı. İçimde her ne kadar politik duyarlılık başat olsa da, yaşam pratiğimde bundan uzağım.

Öyle olunca da, önderlik iddiasının getirdiği herkesten ayrı, özgün olma durumu başat oluyor. Derken herkese yabancılaşmaya.

Yabancılaşma acıtıcı bir şey değil mi? Emin değilim.

Her neyse. Yazmak istediğim aslında bunlar değildi.

Çevreme bakıyorum. Yetişme çağımda insanları hep olumlu, hatta ideal bir bağlamda görürdüm. Devrimci olmamda da sanırım bu etken olmuştu. İnsan ilişkileri çıkar üzerine değil; iyi, doğru, güzel üzerine olmalıydı.

Derken zaman değişti. Zihinsel olarak yine aynı biçimde baktım insanlara. Devrimci eylem içinde pek olamadım ama o ruh hâlini, onun getirdiği düşünce-duygu hâlini korudum.

Ama yakın arkadaşım iki üçü geçmedi bir türlü. Çoğunluk farklı, daha doğrusu çıkar amacına göre kuruyor ilişkisini. Komşular, meslektaşlar… hep böyle.

İnsanların çoğu böyle ne yazık ki!

Belki tek çözüm, bütün bu hâlleri, sanatsal ürünlere dönüştürerek aşmak, kendini korumak böylece

Ona da gücüm yetmiyor.

*

Biraz önce, politik eylemciliğimin yaş aralığını yazarken bir şeyin farkına vardım.

Sonraki yıllar ne çabuk geçmiş. Ruh durumum aynı kalmış ama pratik öyle değil, hayli edilgin. Ne garip, bu kadar zaman sanki çok kısa, nasıl geçmiş farkında olmadan.

Niye böyle diye düşündüm ister istemez.

Galiba, çok yoğun yaşadığımız anlar, hem bizi şekillendiriyor hem de daha çok “yaş” ve “zaman” ediyor. Edilgen yaşadığımız zamanlar ise kısa, hatta kof. Demek ki otuzlu yaşlarımdan sonrasını pek yaşamamışım.

Düşüşü nasıl durduracağım?

Yaş olarak düşüşü durdurmam olanaksız zaten. En çok, içimi diri tutabilirim bazı yönlerden.

Düşüşü nasıl durdurabilirim?

Gücüm, iradem de azaldı, azalıyor. Ayağa kalkmaya çalıştıkça yarıda kalıyor yeltenmelerim.

(Şimdi yayımlarken, ne kadar da karamsarmışım diyorum bir zamanlar. Şimdim, o zamanki bana ne kadar da yabancı.)

Deniz BİZERİ
Latest posts by Deniz BİZERİ (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir