Okuma alışkanlığının yüksek olduğu toplumlarda, bir çok yazar ve şairin geçimini kalemiyle kazandığını biliyoruz. Kendini yazarak ifade eden, geçim ya da okur kaygısı olmadan yazan insanlar da çoğunlukta. Okur katkısını önemseme alışkanlığı, bir “yazma nedeni” olarak yazarı daha üretken kılıyor. Esasen yazma nedeni ne olursa olsun yazılan ürünleri değerli kılan şey, okuyana “buna değdi” dedirtecek özellikler taşıyor olması. Biçimsel ve içeriksel olarak estetik düzeyi belirleyen bir çok olgu var. Özgünlük bunlardan ilki. Herkesin dediğini herkes gibi söylemek yerine kendine has üslupla söyleyebilmek diyebiliriz buna.
İnternet siteleri için makale satışı yapanlar, “kopya içerik değil” “yüzde yüz özgün” ya da “tamamen organik” deyimlerini kullanarak müşteri ararlar. Çünkü hemen her gün, aynı konuda yüzlerce, binlerce yazı yayımlanmaktadır. Yazının öne çıkması, okurun ilgisini çekip sevgisini kazanması için kendine has bir kaleme gerek duyulmaktadır. Peki özgün yazı nasıl yazılır, yazılı kuralları var mıdır ve özgün yazılar üretmeyi nasıl öğreniriz?
Yazmaya yeni başlayan her yazar adayı için bir öğretmen, yani usta gerekir. Kimi yazarın ustası tanıdığı başka bir yazardır, kimisinin de sadece kitaplarını okuduğu yazar veya yazarlardır. Bir de okullu yazarlar vardır; edebiyat, güzel sanatlar, tiyatro gibi bölümlerde akademik eğitim almışlardır. Ancak her durumda farklı bazı avantajlar olmasına rağmen belirleyici olan şey ortaya konan ürünlerdir. Yazmayı nerede ve ne şekilde öğrenirse öğrensin, sonuçları yazının niteliğiyle ölçülür. Bunun en önemli göstergesi de özgünlüktür.
Yazmayı öğrenmek, yaşamın bütün alanlarında olduğu gibi temel kavram, kural ve teknikleri öğrenmekle başlar. Nedir bunlar? Romanı roman, şiiri şiir yapan unsurlar… Edebi türü niteleyen, belirleyen özellikler… Roman ya da öyküdeki dramatik kurgunun esasları, şiirin poetik unsurları ve zorunlu birtakım teknik özellikler. Konumuz, “Özgün yazı nasıl yazılır? değil de nasıl yazar olunur? olsaydı bunu anlatmak için yüzlerce kitap yazmak gerekebilirdi. Yine de bu soruya verilecek en kolay yanıt “özgün olmak” şeklindedir. Kısacası ‘yazar’ ‘olmak için özgün olmak bir ön koşul. Tabii ki sözü edilen özgünlük yazarın özgün yaşamında değil, yazdıklarındadır.
Yazmak için en iyi öğrenme ortamı, en zengin yazma materyali sağlayıcısı yaşamdır. Her yaşam, içinde onlarca büyük, sayısız küçük hikaye barındırır. Yazarın ihtiyaç duyduğu zaman, mekan, olaylar ve kişiler yaşamın içindedir. Bunları karşılayan en özgün şartlar, yazarın kendi gözleri ve bu gözlerin nasıl gördüğündedir. Maksim Gorki, adının hakkını verecek derecede büyük acılar, yoksulluklar yaşamış ve bunları evrensel bir dille yani edebiyat yoluyla anlatmıştır. Virginia Woolf; yürümenin, kendisi için üretme zamanı olduğunu söyler. Ona göre yürümek, yazma sürecinin en hayati parçasıdır. Yaşam, yazarlara toplumsal-bireysel sonsuz yazma kaynakları sunar. Suyunu herkese cömertçe ikram eden köy çeşmeleri gibi durmaksızın akar. Okulda, fabrikada, sokakta, evde hayatın dinamik tadını yakalayabilmek ve bunları estetik bir tatla paylaşabilme yeteneğidir yazarlık.
Dilin Olanakları
Yazar bir dışavurum, iç çekiş, haykırma, yansıtma veya anlatma aracı olarak hedefine ulaşabilmişse bunu dilin olanaklarını iyi kullanılmış olmasına borçludur. Kültürel ve inanç farklılıkları nedeniyle ortaya çıkan sözcükler, olaylar ve durumları karşılamak için kullanılan kalıplaşmış ifadeler, betimlemeler ve karakter tahlilleri için gereken deyimler dilin olanakları kapsamındadır. Sait Faik’in hikayelerini okurken, onun selam versem hikayesini yazacak kadar zengin sözcük dağarcığına sahip olduğunu düşünürüz. Nazım Hikmet in Azerbaycan’da yaptığı bir televizyon konuşmasında kullandığı “Azerbaycan dili dünyanın en güzel dillerinden biridir, en kötü şiir bile sizin dilde gayet güzel okunur.” İfadesi, dil’e olan büyük sevgisinin ürünüdür. Günümüzde üç beş sözcükle şiir yazan ya da Cemil Meriç’in ifadesiyle şiirini “kelime leşleri” ile dolduran genç kimselerin sayısı az değildir.
Kendi iç dünyasına çekilmiş, yaşadığı toplumun diline ve kültürüne yabancılaştırılmış bir kuşak, potansiyel değerine yazık olmuş bir kuşaktır. Bu küskün tavrın bıraktığı açık kapıdan edebiyatımıza giren ne yazık ki dil fukarası kalemlerdir. Bazen çok okunurlar, çok bilinirler ve elbette ki çabuk unutulurlar.
Özgün yazı okunur!
Dilin sınırlarını zorlayan, emek verilmiş, estetik düzeye sahip, sahibine ait özgün yazılar okumak herkesin hakkıdır.
- Toz, Toprak İçinde - 28 Nisan 2024
- Dava - 5 Kasım 2023
- “Su Çığlığı” - 25 Mart 2023